”15 Mart Dünya Tüketiciler Günü” ve Barınma Hakkı

“15 Mart Dünya Tüketiciler Günü” ve Barınma Hakkı

6 Şubat 2023 günü, saat 04.17’de ülkemizin on bir ilini etkileyen deprem, deprem gerçeğini en acı şekilde bir kez daha hatırlattı.

6 Şubat’tan beri hiçbir kutlama günü, acımızı hafifletmedi. 15 Mart Dünya Tüketiciler Günü’nde de bu acıyı anmak, tüketiciye, temel barınma hakkını sağlıklı ve güvenli kullanmasına engel olan yanlışlara parmak basmak gereği doğmuştur.

Ne yazık ki uzmanlardan, “Deprem değil, ev öldürür.” sözünü duymamızın üzerinden on yıllar geçtiği halde alınmayan önlemler, yanlış alınan kararlar, ihmaller ve yetersiz denetimlerle sonucun değişmediği bir kez daha gözler önüne serildi.

Bir kez dahayaşam haklarımız elimizden alındı!

Temel insan=tüketici hakkı olan “Barınma Hakkı”mız gasp edildi. Borcu bitmemiş, taksiti yeni başlamış evlerimiz tabutumuz oldu!

“Yaşama hakkı”mızı kullanmak istiyoruz!

Bu ülkenin tüketicisi/insanı olarak artık, içinde bulunduğumuz bina acaba depremde başımıza yıkılır mı, diye strese girmeden, korkmadan işyerinde çalışmak, hastanede muayene olmak, okulda eğitim görmek, evimizde oturmak, yatağımızda huzurla uyumak istiyoruz.

Kundakta, üç beş yaşında ölmemek, öksüz yetim, engelli kalmamak istiyoruz!
İstiyoruz ki, çocuklarımız hayatta yalnız, kimsesiz kalmasın, ruh ve beden sağlığı tam bireyler yetiştirelim, destek olalım, mürüvvetlerini görelim. Ana babalar evlat acısıyla imtihan olmasın! Torunlar nene, dede sevgisi, duası alarak büyüsün.

Ezcümle, canımızdan endişe duymadan “yaşama hakkı”mızı kullanmak istiyoruz!

İhtar olacak şekilde yaptırım uygulanmalı!

Hiçbir deprem bir günde aniden ortaya çıkan “sürpriz” değildir. Bu topraklarda deprem gerçeği yüzlerce, binlerce yıldır bilinmektedir.
Her an, üç yüz altmış beş gün, yedi yirmi dört olabileceğini bildiğimiz bir olaya, bilgi ve teknoloji çağında bu kadar hazırlıksız olmak, bu kadar can kaybetmek mantıkla açıklanacak bir durum değildir. Fakat ne yazık ki, karar vericiler ve denetlemesi gerekenlerce ülkemizin deprem gerçeğine büyük bir kayıtsızlık var ki acı sonuç yıllardır değişmemektedir.

Beklenen, bilinen ve gerek akademik, gerek sivil toplum platformları tarafından defalarca hatırlatılan, uyarılan bu afette sorumlu, ihmalkâr, kayıtsız kim varsa, ifşâ edilmeli ve gelecekte sorumluluğunu ihmal edebileceklere ihtar olacak şekilde yaptırım uygulanmalıdır.

Öncelikle “toplumsal barış”ı sağlamak zorundayız

Onlarca yıldır halkın korku ve endişeleriyle, ihtiyaçlarıyla empati kuramayan; sosyolojik olaylara bilimsel yaklaşamayan; akrabalık, hısımlık, siyasi tarafgirlikle davrandığı için denetleme yap(a)mayan yönetimlerin, tekel zihniyetiyle deprem gerçeğine ve toplumun sorunlarına çözüm üretebilmesinin mümkün ol(a)madığına şahit olduk.

Her seçim dönemi yönetmeliğe uygun yapılmamış binalar için adeta “rüşvet” gibi kamuoyuna sunulan “imar affı” uygulamalarından vazgeçilmelidir.

Yıllardır yapılan yanlışlar ortadadır. Farklı sonuç alınacağı düşünülerek aynı paradigma üzerinden gitmek akılcı ve çözüm odaklı bir yaklaşım olmayacaktır.

Artık deprem için alınacak kararlarda yeni bir yol haritasına ihtiyaç vardır.

Sorunları çözebilmek için öncelikle “toplumsal barışı” sağlamak zorundayız. Ayrışmadan, siyasileştirmeden felaketlere hep birlikte, “Dur!” demeliyiz.

“Bilimin aydınlatmadığı her yer karanlıktır”

Bir kuşun, bölgesindeki ağaçların yuva kurmaya en elverişli olanını araştırıp seçici davranması, hangi dalına, hangi çalıyı nasıl dizerse yavruları için en sağlam yuvayı kuracağını adeta ince ince milimetrik hesaplayarak yapması, insan olarak bizlere düşen sorumluluğun hassasiyetini ve ciddiyetini düşündürtmelidir.

Bu zulüm, 21.yy’ın ilk çeyreğini bitirmek üzere olduğumuz bu dönemde artık bitmelidir.

Ülke olarak bilmeliyiz ki “bilimin aydınlatmadığı her yer karanlıktır”. Yeni yol haritamızı bilimin ışığında, merkezi ve yerel yönetimle; akademik destek ve sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte, “yönetişim modeliyle ve tavizsiz” çizmek, uygulamak mecburiyetindeyiz.

Daha fazla kaybedecek canımız da vaktimiz de yok!

Kimse, “suçu ve sorumluluğu” birbirine yıkamaz. Herkes taşın altına elini koymalıdır. Bununla birlikte, konunun en büyük sorumlusu elbette devlettir.
Vatandaşın can güvenliğinden sorumlu devlet, binaların sağlamlığının garantisini verebilmelidir.

Her an olması beklenen İstanbul Depremi için, çok çok acil pratiklere ihtiyaç var.
Ve artık bizim, “daha fazla kaybedecek canımız da vaktimiz de yok!”

Kentsel dönüşüm asıl amacına hizmet etmeli!

Kentsel dönüşüm, vatandaşa ağır şartlar yüklemektedir. Vatandaş, mevcut evini verip üste yıllarca sürecek borç altına girmekten haklı olarak kaçınmaktadır. Kentsel dönüşüme giren bölgelerdeki “soylulaştırma” ve “rant sağlama” çabası hak sahiplerini mağdur etmektedir.

Evini “Kentsel Dönüşüm”le yenilemek isteyen vatandaş için, Yapı Denetim Firmalarınca ücretli yapılan” depreme dayanıklılık testi” de vatandaşın bütçesini aşan bir meblağdır.
Sonraki aşamalar da vatandaşa zorlu bir süreç yaşatmaktadır. Kentsel dönüşüm prosedürleri, kat maliklerini ortak paydada buluşturma, inşaatı yapacak güvenilir firma bulma, inşaat masrafı, inşaat tamamlanana kadar kiralık ev bulma stresi, kentsel dönüşüm kapsamında alması gereken kira yardımında yaşanan aksaklıklar, yıllarca sürecek olan ödemeler vb nedenlerle süreci yönetmesi oldukça yıpratıcı olmaktadır.

Çoğu kentsel dönüşümden yararlanmak üzere yola çıkmış ve sayıları üç yüz bini aşan “Konut Mağduru” hak sahiplerinin sorununun Bakanlık ve Meclis’e taşınmasına rağmen, mağduriyetlerine çözüm bulunamaması da evini kentsel dönüşüme sokmak isteyen insanımızın devlete, belediyelere ve müteahhitlik müessesine olan güveninin yıkılmasına ve “Kentsel Dönüşüm” den kaçınmasına sebep olmaktadır.

Sisteme güvenmeyen vatandaş, üzerine yıkılacak binada kaderini beklemeyi tercih etmektedir. Bu, kabul edilebilir bir durum değildir.

Kentsel dönüşüm asıl amacına hizmet etmeli, evini kendi imkanıyla yenileyemeyen insanları pişman etmeyecek çözümlerle, yakın zamanda beklenen depreme ve olası depremlere karşı dayanıklı binalar yapılmalıdır.

Deprem, ülke ekonomisine patinaj yaptırmaktadır!

Defalarca şahit olduğumuz üzere depremlerin ekonomiye yüklediği külfet, ülke ekonomisine patinaj yaptırmaktadır. Toplumu ruhsal olarak çökertmekte, toplumsal dejenerasyona sebep olmaktadır.

Sorunları yıllarca çözümsüzlükte bekletmeyi çözüm olarak görmek, kartopu büyüklüğündeki sorunu çığa dönüştürmekten başka bir işe yaramamaktadır!

TÜSED Genel Başkanı
Güldeğer Gökçek Varol

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.